Lenfomanın bazen hiç belirti göstermeden ortaya çıkabileceğini söyleyen Prof. Dr. Cafer Adıgüzel, “En sık görülen belirtiler arasında lenf düğümlerinde büyüme, ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, yorgunluk, kaşıntı, ciltte kızarıklık, iştah kaybı ve bazen de lenf bezlerinde ağrı veya hassasiyet sayılabilir. Bununla birlikte, lenfomalar bazen hiç belirti göstermeyebilir veya belirtiler diğer hastalıklarla ilişkili olabilir ve karışabilir” ifadelerini kullandı.
Lenf sistemi, vücudun bağışıklık sistemiyle ilişkili olan bir ağdır ve vücuttaki enfeksiyonlarla mücadelede önemli bir rol oynuyor. Lenfoma da bu sistemin hücrelerinde meydana gelen kontrolsüz büyüme ve çoğalma sonucu ortaya çıkıyor. Lenfoma belirtileri, hastalığın tipine ve yayılma derecesine bağlı olarak değişebildiğini söyleyen Medicana Ataşehir Hastanesi Hematoloji Uzmanı Prof. Dr. Cafer Adıgüzel, hastalığın belirtilerine ve tedavi yöntemlerine ilişkin açıklamalarda bulundu.
ORTA YAŞ VE YAŞLILIK DÖNEMİNDE DAHA SIK GÖRÜLÜYOR
Lenfomanın genellikle orta yaş ve yaşlılık döneminde daha sık görüldüğüne dikkat çeken Prof. Dr. Adıgüzel, risk faktörlerini şöyle anlattı:
“Cinsiyet bir risk faktörü sayılabilir. Örneğin bazı lenfoma tipleri erkeklerde daha sık görülürken, bazıları da kadınlarda daha yaygındır. Bazı genetik faktörler lenfoma riskini artırabilir. Örneğin, ailesinde lenfoma geçmişi olan kişilerde lenfoma gelişme riski daha yüksek olabilir. Bunun dışında zayıf veya baskılanmış bağışıklık sistemi, lenfoma riskini artırabilir. Özellikle HIV gibi bağışıklık sistemini etkileyen hastalıkları olan kişilerde lenfoma riski daha yüksektir. Bazen de enfeksiyonlar riski artırabilir. Epstein-Barr virüsü Hodgkin lenfoma ile ilişkilidir. Helicobacter pylori bakterisi ise MALT lenfoması ile ilişkilendirilmiştir. Ayrıca bazı kimyasalların, radyasyonun, çevresel faktörlerin lenfoma riskini artırdığı gözlemlenmiştir. Bu faktörler lenfoma oluşumunda etkili olabildiği görülse bile, her bireyde aynı faktörlerin etkili olması gerekmez. Her lenfoma vakası farklı olabilir ve nedeni tam olarak belirlenemeyebilir. Bu nedenle, lenfoma riskini azaltmaya yardımcı olmak için sağlıklı yaşam tarzı seçimleri yapmak ve düzenli sağlık kontrollerine katılmak önemlidir.”
BİYOPSİ DE YAPILABİLİR
Lenfoma tanısının, fizik muayene, kan testleri, görüntüleme testleri (örneğin, bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans görüntüleme veya PET-CT), biyopsi ve kemik iliği testleri gibi çeşitli yöntemler kullanılarak konulduğunu söyleyen Prof. Dr. Adıgüzel, “Biyopsi, lenf düğümünün mümkünse tam çıkarılması mümkün değilse etkilenen dokudan yeterli bir örneğin alınması ve patoloji laboratuvarında incelenmesi işlemidir. Bu örnek, kanser hücrelerinin tipini ve özelliklerini belirlemek için kullanılır” dedi.
TEDAVİLER KİŞİNİN DURUMUNA GÖRE DEĞİŞİYOR
Tedavilerde kemoterapi, radyoterapi, hedefe yönelik tedaviler, kök hücre nakli, immünoterapi gibi yöntemler kullanıldığına değinen Prof. Dr. Adıgüzel, “Tedavi planı, hastanın durumuna ve lenfoma tipine bağlı olarak bu konuda eğitim almış hematoloji uzmanı bazen de bir onkolog tarafından yönetilir. Tedavi sürecinde yan etkiler görülebilir ve bu yan etkilerin yönetimi önemlidir. Ayrıca, lenfomanın nüks etme olasılığı da göz önünde bulundurulmalı ve hastalar düzenli takip edilmelidir. Lenfoma prognozu, hastalığın tipine, evresine, yaşa, genel sağlık durumuna ve tedaviye yanıt gibi faktörlere bağlı olarak değişir. Erken teşhis ve tedavi, genellikle daha iyi bir prognozla ilişkilendirilir. Ancak, lenfoma bazen tedaviye dirençli olabilir veya nüks edebilir. Bu nedenle, hastaların hem tedavi sırasında hem de tedavi sonrası düzenli takip ve kontrol altında olmaları önemlidir. Erken teşhis ve uygun tedavi ile lenfomalar tamamen kontrol altına alınabilir. Hastaların doktorlarıyla düzenli olarak iletişim halinde olmaları ve takip edilmeleri önemlidir” şeklinde konuştu.